1 Eylül 2010 Çarşamba

Rodin (fransız ama iyi). Bolum-02

...daha kısık bir sesle komiser, yanağı genç adamın seyrek bıyıklarına değecek kadar sokularak "ceset" dedi. Dudaklarını genç memurun kulak memesine değdirerek, "hatta cesetler" diye devam etti. bir gözüyle birkaç adım arkada, kapının hemen ardında duran Rodin'e bakarken yüzünde anlamsız, öğünmeyle karışık aptalca bir ifade oluştu. Aynı ifadeyle "haydi Almond titizlikle arayalım.." diye gürledi ve aravermeden alaycı bir tavırla "bu günah yuvasını" diye devam etti. az önce uzun ve tempolu yürüyüşün ardından hararetle terleyen Almond bir anda ceset kelimesi kadar soğudu ve gözle görülür şekilde ürperip titredi. Genç polis, erkek arkadaşı tarafından "hastayım gel bana bak" ayağına kandırılıp getirtilen ve mutfakta hiç bişeyin yerini bilmediğinden sürekli bişeyler arayan üniversiteli kız gibi acemice haraketlerle raflarda dizili kutuları kurcalarken, kemikleri erimeye yüz tutmuş, gür beyaz saçlarını tepesinde topuz yapmış bir gözü diğerine göre bi hayli büyük bir kadın Rodin'in hemen arkasında bitiverdi ve tiz sesiyle "neler oluyor burda Agusto kuzum "diye sordu merakla. Şaşılacak sakinlikle Rodin "oh Marta lütfen evinize dönünüz, ufak bir yalnış anlaşılma var zannederim". Marta "Polisin işide bu değilmi zaten, onlar her şeyi yalnış anlamak için iyide bahşiş alırlar" dedi. Elindeki tepsiyi uzatarak "Agusto bu kurabiyeleri lutfen ye, " dedi ve başını çevirmeden gözlerini komisere dikti, "fransayı fareler istila etsin istemeyiz..". Rodin bu kaçamak bakışın sebebini anlamamıştı elbette. "Agusto Tanrı şahidim ki ayakta durmak beni yoruyor, şimdi gitmeliyim. Akşam birlikte olalım." Arkasını dönüp kapıdan çıkması saatler almıştı sanki. Marta'nın arkasında bıraktığı sukunetle Rodin, "Lutfen bana neler olduğunu soylermisin komiser, Tanrı şahid burda olma sebebinizi tahmin bile edemiyorum"

arkası yarın...
%100 reel story

Hiç yorum yok: